Yerel Yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki, AKŞAM’dan Pınar Işık Ardor’un sorularını yanıtladı.
PINAR IŞIK ARDOR
Yerel seçim stardını başlatan AK Parti seçimler konusunda çok iddialı. Yerel Yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki merak edilen bir çok soruya yanıt verdi. Özhaseki özellikle aday seçiminin detaylarının altını çizdi ve eğitimin öneminden bahsetti. Anlaşılan şu ki; AK Parti adaylarını zorlu başkanlıklar bekliyor. Amaç halka tam hizmet.
Son MYK toplantısında çok geniş sunum yaptınız. Bunları biraz açalım isterseniz. Ne dediniz orada?
“VATANDAŞ ALT YAPIDAN, YOLSUZLUKTAN, KONFORSUZLUKTAN ŞİKAYETÇİ”
Türkiye fotoğrafını çektim. Vatandaşların hali hazırdaki belediyelerden şikâyetleri nedir onları anlattım. Sadece AK Partililerin yaşadığı beldelerde olan insanlarımızın şikâyetleri değil her partiye mensup olan yani CHP’lilerinde MHP’lilerinde kayyumlarında olduğu yerdeki vatandaşlar nelerden şikâyetçiler 8-9 maddeler halinde anlattım. Şehirlerde alt yapı eksikliği var ve insanlar mutsuzlar. Sadece bir partiye has değil birçok yer de oluyor. Millet otopark bulamamaktan şikâyet ediyor mesela. Başka şikâyet konusu yolsuzluk algısı üzerinde. Vatandaşlar belediyelerle ilgili dönen doğru veya yanlış birçok dedikodudan rahatsız. Bu dedikodular genellikle imar tadilatında, kentsel dönüşümler de oluyor. 3. konu kent yaşamından kaynaklanan konfor eksikliği.
“DEVASA YATIRIM YAPIYORSUN KONFOR YOK”
Belediyeler diyorlar ki ‘acayip yatırımlar yapıyoruz.’ Kültür merkezleri, üst geçitler, devasa projeler, milyonlarca dolar yatırımlar yapıyoruz geleceğe taşıyoruz marka şehirler. Eyvallah tamam bunların hepsi güzel de kaldırımlarda yürüyorsun taşlar yerinden oynuyor hepsi su fışkırtıyor. Siz marka şehirlerden bahsediyorsunuz ama kent yaşamını konforlu hale getirecek hizmetler de eksikliğiniz var. Başka şikâyet inşaat şantiyeciliği. Sokağımız kazılıyor diyoruz doğalgaz gelecek. 3 ay geçiyor, su gelecek, 8 ay geçiyor bir şey için daha geliyorlar. Ya bunun koordinasyonu yok mu?
Bir belediye başkanı nasıl olmalı? Siz ne özellikler arıyorsunuz?
“GÜLERYÜZLÜ MÜ? TİCARİ İLİŞKİSİNDE AHLAKLI MI? BORCUNA SADIK MI?”
Belediye başkanları ile ilgili özellikle birkaç nokta var ki bizim vazgeçilmezimiz. Bir başkanın özellikle ahlaklı, erdemli ve tevazu sahibi olması şart. İnsan ilişkisini en iyi şekilde götüreceğine olan inancımız önemli. Geçmişte ideolojik belediyecilik anlayışlı vardı. Sonradan biz buna hizmet belediyeciliği getirdik. Ucuna sosyal belediyecilik marka şehirler gibi bir takım sıfatlar ekledik. Cumhurbaşkanımız özellikle diyor ki gönül belediyeciliği. İnsan ilişkisi biraz zayıf olan insanlar ilişki kurmakta biraz güçlük çeken yüzü gülümseyen bir adam varsa istediğiniz kadar gönül al deyin adamın içinden gelmiyor ki bu işi yapsın. Bir de geçmişteki yaşantısına bakacağız tabi. Ticari ilişkisine bakacağız. Ahlaklı davranmış mı davranmamış mı? Borcu ödeme noktasındaki kararlılığı azmi nedir? Partimizin temel kuralları ve ilkeleri de belli. Ama bulduğumuz insan o yörenin dilini de iyi tutturmalı.
Mesela kıyılar CHP’li belediyelerde. Neden öyle sizce?
“ÜZERİMİZDEKİ YANLIŞ ALGIYI DEĞİŞTİRMELİYİZ”
Hiç kimsenin özel yaşantısında bizim iktidarımız döneminde karışılmamıştır. Ama üzerimizde böyle bir zan var. Bu algıyı değiştirmemiz lazım. Biz neye karıştık ki? Giyime, kuşama yaşama karışmak gibi bir durumumuz yok. Yine devam edeyim. Adamın şahsı dedik, o şehrin dilini tutturup tutturamamak dedik. Ve sonra da, özellikle bizim belediye başkanı arkadaşlarımızın partinin ortaya koyduğu prensiplere sıkı sıkıya bağlı olarak ve büyük bir istişare içerisinde o şehre hizmet etmesi önemli. Kendi başına buyruk, istediğimi yaparım, bildiğim gibi davranırım; hiçbir zaman doğru bir tavır olmuyor.
Mesela biz bazen şöyle bir şeyle karşılaşabiliyoruz. ‘Bize oy vermeyen vatandaşa hizmet götürmemek’ gibi.
“ONU YAPAN BELEDİYE BAŞKANINI SİLERİZ; ÇOK NET SÖYLEYEYİM”
Onu yapan belediye başkanını sileriz; çok net söyleyeyim. Çünkü biz hizmet belediyeciliği derken hiçbir mazeret söylemeksizin, ayırmaksızın hizmetten bahsediyoruz. Burada söylemek istediğim, biraz önceki konu şu: Şehirlerin üç tane A protokolü var; birisi vali, ikincisi garnizon komutanı, üçüncüsü de belediye başkanı. Bu üçü her bayramda milletin önündedirler. Biri, nihayetinde devletin temsilcisi, bakanlıkların oradaki temsilcisi vali. İkincisi ordunun temsilcisi, üçüncüsü de halkın temsilcisi. Şimdi valiler bir eğitimden geliyorlar, en az siyasalı bitiriyorlar, genel müdürlükler yapıyorlar, kaymakamlıklar falan derken 20-25 sene sonra vali olabiliyorlar. Komutanlar da haliyle askeri okullarda bir disiplin içerisinde yetişiyorlar, yurt dışına gönderiliyorlar. Teğmenlikten başlayarak 25 sene boyunca müthiş bir disiplinden geçiyorlar.
“ BAŞKANLARI DÜZENLİ EĞİTİM KAMPLARINA ALACAĞIZ”
Fakat belediye başkanlarıyla ilgili böyle bir eğitim metodolojisi yok. Halkın temsilcisi olarak siz bir iyi insanı aday gösterip onun üzerinde herkesin ittifak etmesini ve partinizin seçilmesini sağlıyorsunuz; burada sorun yok. Ancak bunun bir eğitim yolu olmadığı için, belediye başkanı arkadaş geldikten sonra o şehirde bir bütçeyi idare edecek, bir grup insanı idare edecek ve şehre hizmet edecek. Burada yeni kaynak oluşturma, buradaki yapacağı hizmetlerdeki öncelikler, o bütçeyi kullanma, para yönetimi, insan yönetimi, mekân yönetimi, zaman yönetimi, algı yönetimi; bütün bunlar noktasında işte belediye başkanlarının müthiş bir eğitimden geçmesi lazım. Biz parti içerisinde gerek seçimlerden önce, gerek seçildikten sonra seçilmiş belediye başkanlarımızda bu eğitim metodolojisini çok sıkı şekilde hayata geçirmeliyiz.
“MİLYONLARI KENDİ İSTEDİKLERİ YERE HARCAYAMAZLAR”
Adaylar belirlendikten sonra ilk olarak 3-5 günlük kampa alacağız. Bunu düzenli olarak 6 ayda bir yapacağız. Duayen belediye başkanları, bakanlar ve zaman zaman Sn. Cumhurbaşkanımızın katılımlarıyla eğitimler vereceğiz. Buna tecrübe paylaşımı da diyebilirsiniz. Yani orada belediye başkanı kendi başına gelip bütçe yürütme derken milyonlarca doları kendi istediği gibi bir yere harcayamaz. Tamamen şeffaflaşacak bir durumdan da bahsediyoruz bu noktada.
Metal yorgunluk diyerek birçok belediye başkanı da görevden alınmış, yerine yeni başkanlar gelmişti. Seçimlere kadar değişiklik söz konusu olacak mı? Artı, değişen belediyelerde ne değişti?
“VATANDAŞTA ELİM KIRILSAYDI HİKÂYELERİ BAŞLIYORSA GEREĞİNİ YAPARIZ”
Belediye başkanı arkadaşlarımızın birçoğunda müthiş başarılar var. Bunu ya anlatıyorlar-ya anlatamıyorlar ama gözlemliyoruz. Herkes kendi şehrini artık Avrupa’yla kıyaslar hale getirdi. İstanbul’u Avrupa’yla kıyaslayamazdık, doğal güzelliğini kıyaslardık her zaman ama şehir yaşamını ve ortamı kıyaslama imkânımız hiç yoktu. Benim şehrimde bile, Kayseri’de bile insanlar Paris gibi oldu diyorlar. Ama biz parti olarak 5 sene boyunca seçtikleri insanı ne yapayım kardeşim, seçimlere kadar ben sabretmek zorundayım gibi bir anlayışı da doğru bulmuyoruz. Çünkü vatandaş söylüyor yapıyor: Oy veriyor, seçiliyor, sonra bir müddet sonra bakıyorsunuz ki vatandaşın istemediği çok şey yapılmaya başlanıyor. Ortalama söylüyorum bunu, bir parti için söylemiyorum. Vatandaş şikayetlenmeye başlıyor, sonra elim kırılsaydı hikâyeleri başlıyor. Parti de bunu hissediyor. Başkanı uyarıyor, fakat bildiğini işliyor, devam ediyor, özerk bir yapı var orada nihayetinde. İnsanlar beş sene boyunca bunu çekmek zorundalar mı?
Parti uyarıyor ihtar ediyor daha olmadı kusura bakma arkadaş diyor parti, bundan öte bir şey olabilir mi? Biz bunu yaptık, evet buna biraz itiraz edildi, ama nihayetinde o yörelerdeki seçimlerde biz bunun faydasını da gördük. Ben eski arkadaşları suçlamak adına söylemiyorum, o ayrı bir şey. Ama partinin prensibi böyle. Bundan sonra da böyle olacak, eğitimler, anketler, en iyi bulduğunuz kişiler ve bulduk diye bir köşeye çekilmek yok. Parti prensiplerine aykırı hareket ediyorsa ihtar. MYK’ya getireceğiz. Pat diye insan görevden alınmaz, doğru değil ama olmuyor, o zaman yollarımızı ayıracağız. Biz başka partiler gibi, suçluysa suçlu, ört üzerini savunmaya geç politikasında değiliz. Vatandaş önüne biz parti olarak çıkıyoruz. Eğer belediye başkanı kendine çok güveniyorsa gitsin bağımsız aday olsun, o şehirde seçilsin hizmet etsin; kimse bir şey demez buna, saygı duyarız. Ama biz diyoruz ki; AK Parti’nin adayı Ahmet efendi bağımsız değil orada.
Peki, yüzde 42 gibi bir oyla karşılaştık Cumhurbaşkanlığı seçiminde, bir düşüş var ve siz de bunun altını çiziyorsunuz. Şimdi bu düşüşün yerel seçimlere etkisi nasıl olur? Bunun için çalışmalar karşılık bulacak mıdır?
Yerel seçimlerde vatandaşın tercihler biraz daha farklı yönde evriliyor. Senelerce bunu ben de bire-bir yaşamış birisiyim. Yaptığımız anketlerde vatandaşa, partinize mi oy verirsiniz, adaya göre mi oy verirsiniz dediğimiz zaman, yüzde 60’lar civarında vatandaş ben partiye oy veririm diyor. Benim siyasal bir tercihim var, bu benim değişmez diyeni görüyoruz; bu gittikçe azalıyor. Eskiden yüzde 30’larda olan adayı takip ederim oranı da yüzde 50’lere doğru çıkıyor.
Doğrusu bu mu?
Elbette bu. Yani vatandaş kendisini idare edecek, her gün televizyonda göreceği insanı kendisi tercih etmeli, onun şahsında ya güven duymalı veyahut da yok, beni idare etmesin bu arkadaş demeli.
Şu da yok mu? Adaya veriliyor ama arkasında AK Parti var, o mantalite var, o vizyon var, o misyon var diye de düşünebilir herhalde vatandaş.
“YEŞİLE SAYGI DUYMAYAN BAŞKANI GERİ DE ÇEKERİZ”
Elbette parti olarak, kurumsal olarak biz çok güçlüyüz ve belediyecilik konusunda müthiş bir deneyimimiz var. Ortaya koyduğumuz performans da bunun ispatı. Bulduğumuz adam da bizim kefaletimizle ortaya çıkıyor, biz arkasında duruyoruz, seçiyoruz AK Parti olarak. Bizim prensiplerimize bağlı olarak bu arkadaşımız hareket etmeli, bizim aldığımız kararlara da elbette ki uymalı. Yani en azından bizim vatandaşın şikayetlendiği noktada ki ortaya koyacağımız parti prensiplerine aykırı hareket etmemeli. Nedir bunlar? Yeşil alanları yok etmeyeceksiniz diyoruz. Hiçbir belediye başkanı bundan sonra yeşil alana kütle koyamamalı. Eğer koymayta ısrar ederse oraya kütle koyup satmaya çalışırsa ihtar ve geri çekme dâhil her türlü fikir düşünülebilir.
Zaman zaman Sn. Erdoğan tepki gösteriyor. İstanbul için de siluet konusunda tepki göstermişti.
“BAKIRKÖY TARAFINDAKİ YÜKSEK KATLILARI KİM YAPTI DİYE ÇIKARDIM”.
Sayın Cumhurbaşkanımız ısrarla yatay mimariye dikkat çekiyor. Mahalle kültürüne dikkat çekiyor ben de yüzde 100 katılıyorum. O mahalleler özlemlerimiz bizim. Düşük katlı evlerin bir meydanının olduğu o çevrede biraz ticaretin şekillendiği. Sosyal tesislerin olduğu, işte orada okulun, caminin, mescidin olduğu yerler. Açılan sokaklar ve herkesin birbirini tanıdığı, merhaba dediği, gidip bakkalından alışveriş ettiği yerler. Şimdi kutucuklar içerisinde insanlar yaşıyor. Sayın Cumhurbaşkanımız bunu dikkat çekmekle birlikte belediyelerin de kendi içerisinde plan yapma yetkisi var. Belediye Başkanı serbest hareket ediyor. İstediği yere, istediği kadar yüksek kat veriyor ve ortaya bir şey çıkıyor. Mesela Bakırköy tarafındaki yüksek katlıları kim yaptı diye çıkardım.
Kim yapmış?
“TEKLİFİ YAPTIM, YASAL ÇERÇEVE GETİRECEĞİZ BU SIKINTILARA”
Özelleştirme İdaresi, Turizm Kültür Bakanlığı, hangi tarihte yapıldığı belirsiz birtakım yapılar var. Birçok yerde belediyelerin verdiği yüksek katlılar var. Cumhurbaşkanı ne yapsın durmadan uyarıyor. Bakın çok değişik kurumların eliyle o hale geldi orası. Bir tek kurum eliyle gelme değil. TOBB’un, Emlak’ın yeri var bir sürü yer var zaten. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu dikkatleri üzerine ben kendisine de MYK’da şunu teklif ettim. Bir yasal çerçeve çizelim bunu da Meclis’in ilk açıldığı gündemde gündeme getirip yasalaştıralım, bazı kurallar koyalım ve herkes buna uymak zorunda kalsın. Mart ayında seçim olacağına göre herhalde Ocak’ın sonunda falan Meclis kapanır yetişir mi, yetişmez mi diye bunu tartıştık. Yetişemeyeceği gibi bir kanaat oldu. Çünkü Meclis Ekim’de açılacak bütçe görüşmeleri başlayacak, arkasından tatile girecek. Elde mevcut kanunlar var görüşülecek. Derken bizim çok tartışılması gereken kanunlar sanki belediye seçimleri sonrasına kaldı.
“5 KATLI MAHALLEYE GÖKDELEN DİKİLEMEYECEK”
Parsel bazlı yoğunluk artışları artık yavaş yavaş olmuyor, hiç olmayacak neredeyse. Neyi kast ediyorum? Bir mahalle düşünün 1000 tane konut var 5 katlı hepsi aradan bir tanesi çıkıyor 25 katlı dedikoduyu nasıl önleyeceksiniz orada? Herkes başlıyor şimdi bunun bir meclis üyesi tanıdığı var oradan girmiş, adamını bulmuş vs. Bazen günahı olmayan belediye başkanı bile ortaya atılıyor hırpalanıyor. Bunu yasaklamak lazım işte. Mahalle bazlı veyahut da ada bazlı dönüşüm olması lazım. Temel prensibimiz bu olsun dedik Sayın Cumhurbaşkanımıza.
Kentsel dönüşüm yapılıyor vatandaşın evini yeniliyorsunuz, ama herkes şikâyetçi. Adamın evini şurada yıkıyoruz 8 kilometre öteden veriyoruz. Hatırası burada, komşuluğu burada niye 8-10 kilometre öteye götürürsünüz siz adamı? Yerinden verilmeli. Mahalle kültürüyle bizim özlem duyduğumuz o yapının oluşması sağlanmalı. Yeni yapılarda bunların hepsinin yasasını çıkarabiliriz.
“PLAN TADİLATLARIYLA OYNANMASINI ENGELLEMEK LAZIM”
İkide bir plan tadilatları Meclis’e gelmesin oynamayalım şu planlarla. Çünkü planlar yapıldığında bir hesap üzerinden yapılır. Burada kaç kişi yaşayacak kardeşim? 100 kişi. 100 kişiye lazım olacak okul, sağlık ocağı, otopark. 25 katlı yapınca 130 kişiye çıkıyor, ama yol aynı yol, okul aynı ve sıkışıklık başlıyor. Plan tadilatlarında eğer karşı tarafa siz bir artık kazanç sağlıyorsanız bunun değerini hesaplayalım kamu alsın diyoruz buna değer artış payı deniyor. Yani birisinin bir parseli var eskiden konut yapabilirken diyor ki, bak burası çok güzel bir alışveriş merkezi olur. İhtiyaç varsa yapılabilir bunu yasaklamayalım eyvallah. Ama bunu yaptığımızda ortaya bir değer artıyor ya 100 liralık malı, 1000 lira yapıyoruz ya karşı tarafa bir şey sağlamış oluyoruz. O zaman oradaki farkı tespit etsin komisyonlar. Bunu da kentsel dönüşümünde kullanalım, belediyelere bütçe olsun. İşte bütün bunların yasal hazırlığını ben teklif ettim. Seçimden sonra bunlar gündeme gelecek. Bunlar büyük bir hızla gelecek.
Sanırım bu teklifinize muhalefetten şerh çıkmaz.
Tahmin ediyorum ki çok itiraz olmaz. Onlarla da görüşürüz. Daha önce bu fikirleri paylaştığımızda çok itiraz da eden de olmadı.
İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Hatay, Mersin, Muğla, Aydın, Eskişehir, Tekirdağ buralar muhalefet iktidar çekişmelerinin yoğun olacağı yerler gibi gözüküyor. Deniyor ki burada cumhur ittifakı söz konusu olursa yarışlarda AK Parti lehine olur. Katılıyor musunuz?
“ NİYE İTTİFAKLAR PEŞİNDE KOŞALIM Kİ”
İttifak ufukta gözükmüyor. Devlet Bey’in de ifadelerinden bunu anlıyoruz. Gerçekten de yerel idarelerdeki seçimlerde ittifak yapmak çok zor, bu genel seçimlere benzemiyor. Genel seçimlerde siz temel prensipleri ortaya koyuyorsunuz, belli ilkeler etrafında anlaşıyorsunuz, sonra seçimlere girdiğinizde herkes kendi partisine oy veriyor, ama değerlendirilirken ortak değerlendiriliyor bu çok daha kolay. Şimdi yerele geldiğiniz zaman sizin bulacağınız aday iki partinin tam toplam oyunu alamayabilir. İki tarafın tam benimseyeceği bir adam olmayabilir. Meclis üyelikleri konusu da gündeme gelecek bunlar çok kolay işler değil. Ancak ileride şartlar ne getirir, neler değişir, karşı gruplarla ittifaklar olur mu? Bunları da görmemiz lazım.
Öte yandan AK Parti olarak girip seçimlere her ilde iddialı bir şekilde almak istiyoruz. Şu andaki 81 ilde 60 vilayette birinci partiyiz. 6 tane vilayette kıl payı ikinci partiyiz. Siz illeri saydınız ya işte onlarda. Bizim bulduğumuz aday şahsıyla o arayı kapatabilir. O zaman bizim 66 tane ili AK Partili yapma imkânımız var. Niye biz başka türlü ittifaklar peşinde koşalım ki?
Şimdi mesela gönül ittifakı deniyor. Evet, resmi bir ittifak yok. Biz buna benzerini son seçimde gördük. CHP, HDP barajı geçsin diye oy verdi.
“KAVGALI VE İLÇELERİ PAZARLIKLA BÖLÜŞTÜREN CHP’NİN İŞİ ZOR”
CHP seçimde bunu algı olarak bilinçli yaptı. Ben CHP’nin işinin zor olduğunu zannediyorum.
24 Haziran seçimleri yapılalı 2,5 ay olmuş yeni değerlendiriyor sonuçları. Seçimin değerlendirmesini yapmakta zorluk çekiyorlar o da kavgalı bitiriyor zaten. Arkasında 1250 tane delegenin oyunu üç ayda sayamadılar, hala kavgaları sürüyor. Kavgalı eve kız verilmez bizim adetlerimize göre. Kendi içerisinde bu kadar kavgalı olan, pazarlıkların yapıldığı şu şehri sana bıraktım muhalefetin bir grubuna, bir gruba sana falan kesin alacağımız belediyeyi bıraktım. Sana işte İstanbul’daki şu ilçede yüzde 70’iz kesin bizim ki oraya bıraktım sen de beni gör. Bu tür pazarlıklarla ilçelerin dağıldığı bir ortamda ne hizmet bekleyeceksiniz ki? Böyle bir yapıyı vatandaş görmüyor mu zannediyorsunuz.