İstanbul’da dolgu alanlar 2.55 km’ye ulaştı, 40’ıncı ilçe oldu
Yüz ölçümü 5 bin 313 kilometrekare olan İstanbul’un 39 ilçesi içinde en büyüğü 1043.58 kilometrekare ile Çatalca, en küçüğü ise 7.17 kilometrekare ile Güngören. Oysa İstanbul’un gayri resmi bir ilçesi daha var. O da 1980’lerin başından bu yana denizden alınan ve büyüklüğü altı kilometrekareye yaklaşan dolgu alanlar. 2000’den bu yana doldurulan alanların yüz ölçümü, 2.34 km2’lik Heybeliada’dan büyük.
DENİZDEN kazanılan alanların doldurularak kullanıma açılması, İstanbul için yeni bir şey değil. 1980’li ve 90’lı yıllarda Ahırkapı-Bakırköy, Caddebostan-Pendik, Üsküdar-Harem sahilleri doldurularak yollar, rekreasyon alanları yapıldı. Yine 90’ların başında Avcılar sahili dolduruldu. Bu dönemde doğal kıyı çizgisi önemli ölçüde kaybedildi. Örneğin bugün denizden metrelerde içeride bulunan Salacak İskelesi ile Süreyyapaşa Bakireler Anıtı, artık eski filmlerde kalmış birer anı.
Kıyıların ekonomik sebeplerle sistematik olarak doldurulması, özellikle son 15 yılda büyük hız kazandı. Maltepe ve Yenikapı gibi bazı noktalarda müdahale o kadar büyük ki, bu tarihi şehrin haritası, uçaktan bakıldığında görünen manzarası dramatik biçimde değişime uğradı. Bu iki alanda yapılan dolgu çalışmalarının ortak noktası, her iki projede kullanılan dolgu malzemesinin İstanbul’da 2012’den bu yana süren kentsel dönüşüm ile ortaya çıkan hafriyat malzemesi olması.
Sakarya Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Mehmet Fatih Döker’in 2006 tarihli çalışmasına göre, 1963-2005 arasında İstanbul’da yaklaşık üç kilometrekare alan denizden alındı. Bizim 2000 ve 2017 yıllarına ait uydu haritalarını karşılaştırarak yaptığımız ölçümlere göre ise, 2000’den bu yana İstanbul’a 2.55 kilometrekare alan eklendi. Bu ölçümün içinde Yenikapı ve Maltepe’deki devasa rekreasyon alanları, Yassıada’yı toptan değiştiren dolgular, Ataköy Yat Limanı’na yapılan ekler, Boğaz’da Emirgan ve Çubuklu’da inşa edilen yaya yolları, Tellibaba koyunda Sahil Güvenlik için yapılan doldurma işlemleri, Avcılar sahilindeki park, Yenikapı’dan Beylikdüzü’ndeki yeni yerine taşınan balık hali, Pendik’te inşa edilen marina var. Ambarlı Limanı’na yapılan ekleri, Haliç’te tramvay hattı için yapılacak dolguları, Beykoz’la ilgili açıklanmış projeleri, Kabataş’ta devam eden iskele inşaatını, Boğaz’a yapılan tekne parklarını ise hesabın dışında tuttuk. Bunlar da eklendiğinde, dolgu alanların toplam büyüklüğünün Güngören ilçesini geride bırakması beklenebilir.
Şehir Plancıları Odası, “Boğaz hattında otopark yapımı için devam eden dolgular, Kadıköy’de cami, Yenikapı’da arıtma tesisi, Maltepe’de miting alanı, tüm Marmara kıyısı boyunca devam eden yollarda görüldüğü gibi her türlü kamusal donatı ihtiyacının karşılanmasında arazi elde etmenin yolu ne yazık ki dolgu yapmak gibi görünüyor. Kent içinde yaratamadığımız yeşil alanlar ile koruyamadığımız sahil şeridini dolgu alanları yaparak telafi etmeye çalışıyoruz. Oysa Boğaz gibi eşsiz coğrafyaya sahip bir kentte, kıyıların doğal olarak korunması kent estetiğini artıran bir unsur olabilirdi” diyor. Deprem riskine de dikkat çeken şehir plancılarına göre asıl sorun, şehrin sorunlarına proje bazlı ve kısa vadeli çözümler geliştirilmesi. Sahiller genellikle arazi kamulaştırma bedelinden kaçılması ve hafriyatın değerlendirilmesi gibi gerekçelerle dolduruyor.
Depremde dolgu alanlar risklidir
Korhan Gümüş / Mimar: Avrasya Tüneli, Marmaray gibi büyük projeler İstanbul’da merkezde trafiği yoğunlaştırdı, kıyılar insanların, araçların biriktiği ana ulaşım omurgalarına dönüştü. Bunların tamamı dolgu. Olası bir deprem ve tsunamide en riskli, en çok zarar görecek yerler. Belli saatlerde bir yoğunluk söz konusu, yüz binlerce insan bu alanlarda birikiyor. Ayrıca önemli bir konu daha var, Avrasya tüneli, Marmaray olası bir tsunamide, ani su baskınına karşı nasıl korunuyor, su nasıl tahliye ediliyor bunu bilmiyoruz. Dolguların bu kadar kolayca, tartışılmadan ve düşünülmeden yapılmaması lazım. Dikkat ederseniz asla dolgu yapılmamalı falan demiyorum. Ama tıpkı diğer imar konuları gibi, bu konu planlı ve hukuk çerçevesinde, bir kamu düzeni içinde gerçekleştirilmesi gerekli olan bir konu.
Dr. Taner Yıldız / İ.Ü. Su Ürünleri Fakültesi: Kıyı dolguları, denizde biyo-çeşitliliği olumsuz etkiliyor. Bazı balık türleri yalnızca belli habitatlarda, belli derinliklerde bulunur. Bu türler eğer dolgu alanları tarafından tahrip edilen sığ bölgelerde bulunuyorsa, balığın kaçma şansı olamadığı için bu tür ortadan kalkabilir. Bu durumda besin zinciri üzerinde de bazı kaymalar yaşanacaktır. Bazı balık türleri ise mevsimsel olarak göçer. Üreme göçü birçok tür için derinden sığ sulara doğru gerçekleşir. Üreme bölgesi dolgu alanları tarafından yok edilen türler için o bölgede üreme şansı kalmaz. Bu türlerin stokları zaman içinde çökme noktasına kadar gelebilir.
Dolgu nasıl yapılır?
Denizi doldurmanın birkaç yöntemi var. En sık kullanılanı, kıyıdan dolgu tekniği. Uzmanların söylediğine göre, en ucuz ve ideal olanı, karadan yapılan dolgu. Yenikapı ve Maltepe’de kullanılan teknik bu. Hafriyatla dolu kamyon denize yanaşıyor ve yükünü denize boşaltıyor. Bu teknik sakin denizler için kullanışlı. Yığılan toprağın dalgalarla dağılmaması için önce en dışa taş tahkimat yapılıyor, sonra içi dolduruluyor. Bu tip dolgular, daha çok rekreasyon alanı olarak kullanılıyor.
Liman gibi dolgunun üzerine daha fazla yük bineceği durumlarda, kazık gibi taşıyıcı elemanlar kullanılıyor. Bunlar, çok yüksek dalga yoksa deniz tabanının yarım veya bir metre derinine, dolgu alan sınırına çakılıyor. Arkasını doldururken kazık eğilmesin diye de kablolarla kıyıya sabitleniyor. Bu kazıklar, deniz seviyesinin iki metre yukarısına kadar çıkıyor.
Bir başka yöntemi ise blok rıhtım tekniği. 20-25 ton ağırlığında, iki metrelik beton küpler üst üste konarak sınır belirleniyor. Karada dökülen beton küpler, içine su doldurularak batırılıyor. Ardından içine kaya konarak sabitleniyor.
Boğaz’a yapılan dolgular kazık üzerinde. Tabana 10-15 metre kadar girebilen kazıklara sürtünme kazıkları deniyor. Kazıklar birbirine kirişlerle bağlanıyor, üzerine de döşeme yapılıyor.